4 Aralık 2012 Salı

7.Gün : Siena&Firenze

(09:50)

Trendeyim.09:10 treniyle Siena'ya gidiyorum.Hava biraz puslu.Grilik içime işledi,anlam veremediğim bir bezginlik var üzerimde.Hiçbir sebebi yokken nereden çıktı şimdi bu ruh hali?Her ne olursa olsun Siena'yı deli gibi merak etmeme engel olamaz.

Tarihi şehir merkezi Unesco tarafından dünya kültür mirası listesine alınmış,ortaçağdan kalma en ünlü meydana sahip(Palio),daracık kızıl renkli sokaklarıyla,şarap mahzenleriyle ilgi çeken,55000 nüfuslu küçük bir Toscana şehri Siena'yı merak etmemek mümkün mü?

Havanın düzelmesini diliyorum.Lütfen güneş açsın artık.Buna çok ihtiyacım var!

(11:35)
 Yaşasın güneş açtı ,çok içten dilemişim... :)Biraz serin ama çok üşütmüyor,yürümek için ideal.
Tarlaların bağların arasından geçerek yapılan yaklaşık 1,5 saat süren güzel bir yolculuğun ardından istasyona vardım.Minicik bir istasyon,information yok,zaten kullandığım da yok :)
Dışarı çıkınca aynı zamanda otobüs terminali olarak kullanılan meydan ve onun etrafını çevreleyen tepelerle selamlaştık önce.Kurduğum şu cümleden anlaşılacağı üzere istasyon şehir merkezinde değil.Giriş kapısına A4 büyüklüğünde bir kağıda şehir merkezine giden otobüs durağına nasıl ulaşılacağını kaba taslak çizmeye çalışmışlar ama olmamış.Sadece sola dönmem gerektiğini anlayabildim,gerisi hikaye.Şehir merkezinin yürüyerek 30-40 dakika süreceğini okumuştum,zaman kaybetmemek için otobüse binmeliydim ,ama nereden?
Ok yönüne yani sol tarafa döndüm ,karşıya geçemem ana yol var yolu aşmam imkansız görünüyor.20 metre kadar ileride bir giriş vardı,haydi bakalım burası nereye çıkıyor diyerek içeri girdim.Kimse yok,ses yok,bomboş!Sadece aşağıya inen merdivenlerden bir kat inince "bus" tabelasını gördüm ve doğru yolda olduğumu anladım.Birkaç koridor ve kapı aşınca alışveriş merkezine çıktım,sanırım yeraltından karşıya geçtim hala bilmiyorum ne yaptığımı.Yine başımın belası piller tükendiği için alışveriş merkezinin içindeki süpermarkete girdim pil aradım,bulamadım.Sonra büyük bir tekno-markete girdim,reyonlara göz attım Türkiye'dekilerden hiç farkı yoktu.Çıkarken kasanın önündeki pillerden aldım.Alışveriş merkezinin ortasındaki merdivenlerden yukarı çıkacağımı düşünürken merdivenin yanındaki kapıda otobüs durağını gösteren işareti görmem beni zaman kaybından kurtardı.Kapıdan aşağı inince sadece otobüslerin girdiği ,ana yolun altında kalan otobüs durağına çıktım.Yine bilet almak ve almamak arasında kararsız kaldım.Hiç kontrol olmuyormuş fakat 1 € olduğunu görünce riske atmaya değmez diye düşündüm zira cezası 25 € imiş.Duraktaki makineden bilet aldım.Otobüs hemen geldi,nereye gittiğini sormadan bindim,zaten şehir küçükmüş en uzak nereye gidebilir ki?Bindiğim otobüs çoğunluğu tek yön olan,apartmanların yoğun olduğu caddelerden geçerek 15 dakika sonra çok geniş bir meydana çıktı.Meydanı çok beğendim,şehir merkezi olduğunu düşündüğüm için indim.Meydanda park etmiş halde bir sürü otobüs bekliyor.Parkta oturdum,unutmadan nasıl ulaştığımı,yolculuğumun nasıl geçtiğini defterime aktarıyorum.Haritam yok,bilgim yok kafama göre takılacağım,kahverengi tabelaları ve turist kafilelerini takip ederek gezeceğim.Buraya kadar kimseye bir şey sormadan gelebildiğime göre gerisini halledebilirim herhalde.Şehir çok küçük,kaybolma ihtimalim buna paralel olarak gayet düşük.İstasyona giden herhangi bir otobüse atlar giderim.Bunun için buradayım ve yalnızım.İşte buna bayılıyorum  :D

(01:40)

Bu akşam bütün aksilikler birbirini kovaladı.Ama yaşadığım güzel günü anlatmadan sinirimi akıtmayacağım.Önce güzellikler...Belki yazarken sinirim biraz yatışır,denemekte fayda var,yazının sonunda göreceğiz.

Deftere sabah yaptıklarımı yazdığım parktan kalktım bana en cazip gelen yönde yürümeye başladım.Yürüdüğüm yol ağaçlar arasında aşağıya doğru giden sessiz sakin bir yoldu.Keyifle ve huzurla yürüdüm.

Yaklaşık beş dakika sonra information önünde buldum kendimi.Dönüşte istediğim saatteki trene yetişmem için haritaya ihtiyacım olabilirdi, 1 € verip aldım.Tam karşımda bazilika vardı ilk ziyaretimi de burada gerçekleştirdikten sonra yukarıya doğru kıvrılan yola girdim.

Artık o bahsedilen meşhur film setini andıran Siena'nın tam ortasındayım.Ortaçağda yaşadığım hissine kapıldım dememek ne mümkün!


Tüm binalar kiremit rengi,yollar arnavut kaldırımı ,sokaklar daracık minicik labirent gibi,mimarisi tamamen eski tarz falan ama tüm bunlarla büyük bir zıtlık oluşturacak kadar lüks butik ve dükkanları da bünyesinde barındırıyor.Kısacası al bu şehri pamuklara sar sarmala şekere bandırarak ye yani o kadar sevimli :) Bir o kadar da fotojenik tabi...
Bu sevimli şehrin sokaklarının buram buram pizza kokması bir yana sürekli yokuş inip çıkmaktan karnım çabuk acıktı.Gözüme ilk çarpan küçük fırında pizzanın üstü kapalı hali diye tanımlayabileceğim calzone adı verilen muhteşem lezzetle tanıştım.Tanıştım diyorum çünkü Türkiye'de calzone diye sunulanlarla alakası yoktu.
Alırken adamla girdiğimiz dialog görülmeye değerdi.İtalyanların konuştukları dil hariç bizden hiçbir farkları yok.Altı üstü bir dilim calzone alıp çıkacağım ne gerek var uzun uzun sohbet etmeye?Hem de konuştuğun dili anlamayıp sadece kafa sallamama rağmen :) Bu arada bağırarak ,el kol hareketleri eşliğinde konuşuyor ki onu anlayabileyim,çok tanıdık değil mi?Neyse İtalyanca bilmediğim halde beni Alman sandığını,Türkleri çok sevdiğini,bana iltifat ettiğini anlamamı başarabilen bu şirin adam günlüğümde ve hatıralarımda kendine bir yer edinmiş oldu.



Elimde bir dilim calzone,suratımda kocaman bir gülümse ile dükkandan çıktım.Çıkar çıkmaz karşıdaki binanın penceresi dikkatimi çekti,sürprizlerle dolusun Siena!    ==>











En çok konuşulan ve benim de merak ettiğim Palio meydanı.Nerede olduğunu anlamamıştım harita gelişigüzel karalama şeklinde çizilmiş şehrin havasına uysun diye sanırım.Çantama atıp yürümeye devam ettim.Daracık sokakların birinde muazzam bir bina görünüyordu.Sokağın sonuna geldiğimde gördüğüm manzara görülmeye değerdi.İşte sonunda aramadan Palio meydanı gelip beni bulmuştu.




Koni şeklinde ortadan yanlara doğru hafif meyilli etrafı cafe ve restaurantlarla çevrili fazlasıyla kalabalık bir meydan burası.Herkes gibi meydana serilip güneşlendim,Ohh huzur bu işte,bir de fazla sesli konuşmasanız sayın İtalyanlar ! :)
Arkamda oturan kızdan fotoğrafımı çekmesini rica ettim,biraz sohbet ettik Avustralyalıymış,o da tek başına geziyormuş,yine buldum kendim gibi birini...


Palio Meydanı'ndaki keyifli moladan sonra artık geri dönme zamanı.Tekrar labirent gibi dolambaçlı karmaşık sokaklara daldım.


Biraz mağazaları dolaştım.Ufak tefek hediyelik eşya aldım.Tesadüfen İtalya'nın kurumsallaşmış en ünlü dondurma üreticisi Grom'u keşfettim ki hayatımda yediğim en müthiş dondurmaydı diyorum,tek geçiyorum,şiddetle ve ısrarla tavsiye ediyorum.


Bu arada bir gözüm saatte çünkü 15:18 trenine yetişme derdindeyim.Neyse ki sabah indiğim durağa geldiğimde bekleyen otobüs şoförüne istasyona nasıl gideceğimi sordum ve bu araç cevabını alınca yine şanslıyım kahretsin diyerek zıpladım :) Giderken almıştım ya bileti dönerken alıştım artık kontrol falan yok rahatım öylece bindim otobüse.15:18 trenine rahatlıkla yetiştim.Tren çok temiz ve bakımlıydı.Bir an için tereddüt ettim acaba bu hızlı tren mi diye ama Siena-Floransa arasında hızlı tren olmadığı aklıma gelince güldüm kendime.Hala kısa mesafelerdeki trenlerin Türkiye'de olduğu gibi salaş ve pis olmalarını bekliyorum sanırım.






Misafirlik üç gün sürer derler bugün Siena'dan Floransa'ya gelince çok garip ama yaşadığım şehre ya da evime gelmiş gibi hissettim.Çantamdaki gereksiz ağırlıkları yatağın üstüne fırlatıp hemen dışarı attım kendimi zira Floransa'daki son gecem vakit kaybetmemek lazım,ayrıca günlerden cumartesi olduğu için bu akşam hostelde akşam yemeği servisi yok.





















Hemen ardından Arno Nehri'ne çıktım Ponto Vecchio'nun nehre vuran silüetini izledim,gece görüntüsünü fotoğraflamaya çalıştım,elimden geldiğince.





Cumartesi akşamı her yer tıklım tıklım...Bir saat boyunca yemek yiyecek düzgün bir yer aradım.Kapıdaki menüleri yemek çeşidi ve fiyat yönünden mutlaka inceliyorum ki sonradan sürpriz olmasın,tadım kaçmasın.İki-üç yerde mekana müşteri çekmek için garsonların yaptıkları gereksiz muhabbetlere maruz kalınca kaçtım,birkaç yer fazlasıyla pahalıydı,beğendiğim yerler hep doluydu yer bulamadım derken bir saat dolaşmışım farkında olmadan.Tekrar yürüye yürüye hostelin bulunduğu Via Faenza'ya kadar geldim.Hergün önünden geçtiğim Nerone Ristorante'ye girdim.Burası da dolu olduğu için kapı girişinde küçücük bir masa bulup oturdum.Beef glush ve kırmızı şarap siparişi verdim.Bir haftanın sonunda makarna,pizza ve hamburger dışında yediğim ilk düzgün yemek.

Her şey buraya kadar gayet güzeldi,çok güzel bir gün geçirmiştim.Yemek sonrası hostele döndüm.Yarın için Milano'da daha önce beğendiğim hostelde rezervasyon yaptırmak istedim ama başarılı olamadım çünkü yer kalmamış.Şubat ortasında düşük sezon olduğu için ve Milano'ya gideceğim tarihi tam netleştiremediğim için rezervasyon yaptırmamıştım.Yedek bir planım yoktu.Milano'daki otellerin kaliteleri hem düşük hem de pahalı,zaten bu hosteli de çok zor bulmuştum.Salı günü için female dormda yer yok diğer günler var.Eh artık  ne yapalım bir gecelik karışlık odada kalayım bari dedim.Rezervasyon için kredi kartı istedi,hosteldeki bilgisayarda kredi kartımı kullanmak istemediğim için odaya gidip kendi bilgisayarımı açtım.Onun da şarjı bitmiş.Aman allahım o da ne!Bilgisayarım şarj aletinin fiş kısmı kayıp.Tüm valizi çantalarımı didik didik ettim.Yok işte,yok!Ya Roma'daki otelde unuttum ya da buraya gelirken trende düşürdüm.Tekrar bilgisayarın başına döndüm çare yok kredi kartımı kullanacağım.Bu kadarcık zaman zarfında hosteldeki tüm yataklar  satılmış,tek bir boş yatak kalmamış.Offf!Deliye döndüm,bu saatten sonra ne yaparım nasıl bulurum?Saat oldu 23:30,yarın en geç 07:00'da kalkmam gerekiyor,uykumu alamazsam Venedik'te dolaşamam zaten günlerdir geziyorum enerjim düştü.Daraldıkça daraldım.
Açtım booking.com'u tek tek otel inceliyordum ki o sırada facebook'ta Enis'e denk geldim,Amerika'dan imdadıma yetişti sağolsun aramayı iki koldan yaptık bulduklarımızı  paslaşarak mecburen içime sinmese de bir otelde karar kıldık.Benim adıma kendi kredi kartıyla rezervasyon yaptırdı derken saat oldu 00:30.Hızlı bir şekilde valizimi topladım,günün kalan kısmını defterime aktarmayı ihmal etmedim ama saat oldu 02:00.Hemen uyumam lazım,neyse ki yazının başındaki sinirim günümü anlatırken biraz yatıştı.
Dedim ve böylelikle bugün de bitmiş oldu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder