10 Nisan 2012 Salı

3.Gün : Roma'da Son Gün (Citta Del Vaticano,Piazza Navona,Pantheon,vs.)


Bugün o kadar çok gezdim ki yaptıklarım resmen üç güne bedeldi.Bu sebeple bugünkü yazı biraz uzun olabilir,baştan uyarıyorum!

Roma'daki son günüm olması dolayısıyla biraz panik halde,koskoca günün bana yetmeyeceğini düşünerek kahvaltımı boğazıma dizdim.Planıma göre uzun ve çok yorucu bir gün olacağı için patlayana kadar yedim :)Sonra metroya atlayıp Vatikan'a gittim.Barberini'den üç durak sonra inip kalabalığı takip ederek dümdüz yürüdüm.Caddenin sonu San Pietro Bazilikası'na çıkıyor.
Her yerde kural aynı;kalabalığı takip et mutlaka tarihi bir yere çıkarsın.Azgın kalabalık farklı hiçbir yöne sapmadan tıpkı metro hattı gibi bütün görülmesi gereken mekanları birbirine bağlayan yollarda ilerleyip sadece tarihi yerlerde duruyor.Çok ilginç!
Cadde boyunca adım başı acenta görevlileri Vatikan turu satmaya çalışıyor.Tek başına yürüyüp türkçe cevap verince fazla uğraşmıyorlar.Kendi bildiğimi okumak en zevklisi ,Vatikan'ı gezmek için herhangi birinin yardımına ihtiyacım yok.

Hava güneşli ve güzeldi ,yürüyerek San Pietro'ya ulaştım.Önündeki meydanı gördüğüm anda büyülenmeye başladım.Hakkında okuyup izlediklerime nispeten gördüğüm sıra gayet azdı.Başka bir yerde görsem çok kalabalıktı der,abartarak anlatırdım.Burası Vatikan,kalabalığı bile ihtişamlı!

San Pietro Bazilikası'na giriş ücretsiz sadece önündeki sıraya biraz katlanmak gerekiyor.Kış olduğu için sıra çok fazla değildi.(Fotoğrafta görüldüğü kadar da az değildi,tüm kalabalık sağ tarafta kalmış) Hemen ilerledi,biraz bekledikten sonra içeri girebildim.Adımımı attığım andan itibaren muhteşem mimari karşısında ağzımı kapatabilmek için büyük çaba sarf ettiysem de başarılı olamadım.Elimde fotoğraf makinesi hangi noktayı çekeceğimi şaşırdım,baktım böyle olmayacak çoğu zaman video çekmeyi tercih ettim.Yalnız bu gördüklerim henüz bir şey değilmiş daha bunun Vatikan Müzesi kısmı var ki onu derin bir off çekip anlatmam gerekecek.
Bazilikayı bir saat kadar gezdim,inceledim,gördüklerim yetmedi kayıt altına aldım.Dışarı çıktım,çıktığım kapının hemen yanında  bir kapı daha gördüm.Yukarıdaki fotoğrafımda arkada görünen kubbeye çıkmak için bu kapıdaki sıraya girmek gerekiyormuş.Bu bölüm ücretliymiş;asansörle çıkılacaksa 7,merdiven kullanılacaksa 5 euro.Buradan manzaranın çok güzel olduğunu duydum fakat buna ayıracak yeterli vaktim yok Vatikan Müzesi beni bekler.
Tekrar geldiğim caddeye çıkıp ters yöne yürüdüm,soldaki ilk sokaktaki tabelayı takip ederek Vatikan Müze'sine ulaştım.Giriş 15 euro.Kredi kartıyla ödemek mümkün.Niye belirttim?Çünkü çoğu müzede kredi kartı geçerli olmuyor,benim gibi nakit taşımayı fazla sevmeyenlerin bunu bilmesinde fayda var.
Evet şimdi sıra daha önce belirttiğim gibi derin bir of çekerek anlatacağım bölüme geldi.Anlatırken Vatikan'ın büyüsünü tam olarak yansıtamayacağımın farkındayım.Elimden geldiğince anlatmaya çalışayım.

En çok merak ettiğim Michelangelo'nun eseri Sistine Şapeli'ne varmak için yanıp tutuşuyorum.İçerisi labirent gibi,bütün salonlar koridorlarla birbirine bağlanmış durumda.Her bir koridor ayrı sanat eseri salonlar da aynı şekilde.İnsan mıyım neyim,neredeyim,kimim unuttum gitti.Tarihin ve sanatın ihtişamı arasında küçücük minicik kaldım.Uçtum resmen leyla oldum.Düşünecek hal kalmadı.
Arada büyük bir bahçeye çıktım.Hava güneşli ,ben mutlu.Boş bir bank bulup oturdum,sabah kahvaltıdan aşırdığım çikolatalı kruvasanımı yedim.Haydi artık Sistine beni bekler.




 Yine şahane koridorlar ve salonlar birbirini kovalayadursun benim gözüm tabelalarda.


Sistine Şapeli diye gösteriyor bir türlü ulaşamıyorum.Bir ara ümidimi kestim.Sanırım burası hayal ürünü,ben buraya ulaşamayacağım dedirtti.
  Uzun beyaz koridorlar tünellerden meçhule doğru ilerlerken nihayet Sistine Şapeli'ne ulaşabildim.Kahretsin fotoğraf çekmek yasak!Bende çareler tükenmez,bir köşeye oturdum fotoğraf makinesini kucağıma koyup biraz video çektim.Bu sırada Michelangelo'nun insan olup olmadığını,bir insanın bu derece kendini sanata adamasının mümkün olup olmadığını sorgulayıp durdum.Bir ömür yeter mi tüm bunları yapmaya?Her bir ayrıntıdan,her bir çizgiden mükemmellik fışkırıyor.İzlerken sarhoş oldum,başım döndü.Sonunda Navona Meydanı ve Pantheon'a gitmem gerektiği aklıma geldi.Arkama baka baka çıktım.Uscita (çıkış) tabelalarını takip etmeye başladım.Önüme bir bahçe daha çıktı.Biraz soluklandım,güneşin altında çimlerin üstünde mutlu mesut yaşadıklarımın bir rüya olmadığı konusunda kendimi ikna etmeye çalıştım:)
 Neyse gerçeklere dönme zamanı fazla zamanım yok gezmem gereken yerler var,haydi devam...Fazlasıyla estetik duran spiral şeklinde merdivenlerden aşağıya inerek çıkışa ulaştım.

Ayaklarım şişti ,kolay değil Vatikan'a geldiğimde saat 10:30'du ,çıktığımda 15:00 . 

Ama bugün durmak bana  yasak,yürüdüm yine Castel Sant Angelo'ya gittim,fotoğraf çekip Tevere Nehri'nin üzerindeki köprüden karşıya geçtim.
 Yavaştan acıktığımı fark ettim.Yürürken gördüğüm bir pizzacıdan 2 euro verip bir dilim pizza aldım,hayatımda yediğim en güzel pizzaydı.Pizzamı yiyerek Piazza Navona'ya gitmeye çalıştım.Çalıştım diyorum çünkü bir ara haritanın azizliğine uğradığım için yolumu kaybeder gibi oldum.Kim nasıl çizdiyse önünde durup tabelasını okuduğum caddeyi birkaç paralelde gösteriyordu.


Haritayı katlayıp attım çantaya yine hislerime ve mantığıma güvenerek yolumu kendim buldum.Burası da muhteşem bir meydandı.Zaten Roma'da güzel olmayan,gösterişsiz bir meydan bulmak imkansız gibi bir şey.




Fotoğraf çekmekten sağ kolum kas yaptı,makineyi açıp kapatmaktan sağ işaret parmağım acımaya başladı.Bu kadar güzelliğin karşısında sağ kolumu feda etmişim,lafı bile olmaz!
Bu meydandan da her zamanki gibi boynum bükük,doyamadan,tadına varamadan ayrıldım çünkü sırada ilk akşam uğrayıp geç olduğu için içeri giremediğim Pantheon var.
Piazza Navona ve Pantheon arasındaki mesafe çok değildi,yürüyerek iki dakikamı aldı.

















Sağdaki fotoğrafta görüldüğü üzere tavanındaki delikten aydınlatma ve havalandırma sağlanıyormuş ve kendisi Roma'daki en eski kubbeli binaymış.Ayrıca girişin ücretsiz olması sevindirmesiyle beraber şaşırttı doğrusu.


Pantheon'dan çıktıktan sonra sıra Roma'ya gelirken yolda Nüket'in anlattığı kahvecide kahve içmeye gelmişti.Nüket'in tarifine tam olarak uydum.Pantheon'un önünde durup şıkır şıkır tabak çanak sesi gelen yöne yürüdüm.Bingo!Bahsi geçen kahveci burası olmalıydı.



Cafe gibi değil,masa sandalye yok.Bizdeki çay ocağı mantığında,öyle amerikan kahve zincirleri gibi kağıt bardak falan yok.Gayet düzgün güzel porselen fincanlarda sunuluyor.Yanında birçok çeşidi bulunan kahve ve çikolatalardan alınabiliyor.Kasaya gidip cappuccino istedim ve beklediğim tepkiyi gördüm.Bu saatte cappuccino mu içilir?İtalyanlar sabah kahvaltısı dışında cappuccino içmiyorlar,kendileri içmedikleri gibi içenlere de gülüyorlarmış.Daha önce duymuştum ama bana ne ,ben turistim her saatte içerim.Kasadaki şahsa da aynı şeyi söyledim zaten.Fişimi alıp tezgahın arkasındaki görevliye uzattım.Sürüm o kadar fazla ki çalışan elemanlar otomatiğe bağlamışlar hiçbirini kırmadan fincan yıkayıp temizleri kirlileriyle değiştiriyorlar.Dikkatle izlememe rağmen hızlarına yetişemediğim için kahveyi nasıl yaptıklarını dahi göremedim.
Kenarda küçük bir tabure bulup oturdum.Ayaklarım işlevlerini yitirmişti artık birazcık oturmak iyi geldi.Otele gitmem lazım artık ,hiç gidesim yok diye kendimle çelişirken yine yürümeye başladım.Yol üstündeki Pallazzo  Chigi  ve Colonna meydanlarına selam verip en sevdiğim cadde Del Corso'ya çıktım.
Buradan ara sokakları kestirme olarak kullanıp otele ulaştım.15-20 dakika kadar dinlendim,ayakkabılarımı değiştirdim,fazlalıkları yatağın üzerine attım ve tekrar dışarı çıktım.Artık saat 5 olmuştu,benim gün içinde en sevdiğim saatler.Ne kadar yorgun olursam olayım Roma'daki son günümün en sevdiğim saatlerini otel odasında geçiremezdim.
Bu sefer her zaman gezdiğim bölgenin tersine,ilk etapta rezervasyon yaptırıp şimdi kaldığım oteli bulunca vazgeçtiğim otelin bulunduğu caddeye gitmeyi planladım.Caddenin ismi Via Nazionale idi ,haritadan bulup rotamı kafamda belirledim.Orada Mcdonald's olduğunu maps.google sayesinde biliyordum,istikamet doğruca Mcdonald's.Maksat hem yemek yemek hem de çok yakın olan Repubblica'yı da görmüş olmak.

Ara sokaktan caddeye çıktığım anda ne kadar doğru bir karar vermişim ve bu caddede kalmamışım diye kendimi tebrik ettim doğrusu.Hiç beğenmedim,gayet itici ve sıkıcı bir caddeydi.Kaldığım oteli bulmadan önce bu caddedeki Mc.Donald's'ın karşı köşesindeki bir binada Nazionale Rooms adında bir yerde rezervasyon yaptırmıştım.Gelmişken orayı da inceledim.Bir binanın üst katlarından birini otel şekline getirmişler.Binanın girişi pasaj gibiydi girişte peruk satan bir dükkan bile vardı:)
Neyse şöyle biraz inceleme yaptıktan sonra Mcdonald's'a girip yemeğimi yedim,yerken de haritayı inceledim.Gezdiğim yerleri işaretledim,gitmediğim yerleri tespit ettim,akşamı nasıl değerlendireceğimi düşündüm ve yemeğim bitince hemen bir adım ötedeki Della Repubblica Meydanı'na gittim.

Yemek yerken yaptığım plana sadık kaldım.Repubblica'dan metro istasyonuna kadar görmem gereken yerleri ziyaret ettim,daha doğrusu hızlıca göz attım diyebilirim.S.Maria Maggiore Meydanı'na kadar gittim ,bu meydana çıkan caddelerden biri olan  Via Carlo Alberto'nun sonunda metro istasyonu var.Zaten haritada metroyu görmeseydim buraya kadar gelmek aklıma gelmezdi.Son hedef İspanyol Merdivenleri'ne gidip bir şeyler içerek olayı noktalamak.Roma'ya gelip de İspnyol Merdivenleri'nde akşam içmeden dönen duymadım henüz.
Metroya yürürken bir marketten yine bacardi breezer aldım.Saat 7 civarıydı fakat yoldaki tipleri pek gözüm tutmadığı için koşar adım metroya yürüdüm.Üç durak sonra(Spagna) İspanyol Merdivenleri'nde indim.Tam metrodan çıkarken annemler aradı,onlarla konuşurken merdivenleri tırmanıp en tepeye çıktım.Pazar günü çok kalabalık olduğu için çıkmayıp orta bölümden geri dönmüştüm.Bugün bir sürü fotoğraf çektim,sonrasında kalabalığın daha yoğun olduğu orta bölüme indim.Çantamdaki bacardiyi etrafı izleyerek içmeye başladım.Tam birine rica etsem de fotoğrafımı çekse diye düşünürken yanımda türkçe konuşan bir çift belirdi ve hemen atladım,bu fırsatı kaçırır mıyım?Oturup biraz muhabbet ettik.Kız daha önce tek başına interrail yapmış,biraz anlattı ve anlattıklarıyla beni daha da cesaretlendirdi.Akşam yemeği yemek üzere yanımdan ayrıldılar ve yine kaldım tek başıma.Ben de içkimi bitirdikten sonra Spagna'ya veda ettim.
Merdivenlerin tam olarak karşısında bulunan,tüm pahalı dünya markalarının yan yana dizildiği Via Condotti'den girip Via Del Corso'ya çıktım.Parlamento binasının da fotoğrafını çekip Aşk Çeşmesi'ne gittim.Kaldığım üç gün boyunca sayısısz kere önünden geçip çoğu zaman dönüp bakmadığım Aşk Çeşmesi ,son kez bakmamdan kaynaklanan bir burukluk yaşattı.Video ve fotoğraf çekiminden sonra artık dondurma yemeden Roma'dan ayrılmak büyük suç sayılacaktı.Aşk Çeşmesi'ne bakan dondurmacıların birinden dondurma aldım.Dondurmacının önündeki banka oturup son gecenin,Trevi'nin(Aşk Çeşmesi) ve dondurmanın keyfine vardım.