7 Mart 2015 Cumartesi

9.Gün : Milanoooooooooo

(00:35)

Sabah saat 10:00'da otelin önünde Levent'le buluştuk.Staizone Centrale'ye yürüyüp oradan metroya bindik,ilk hedef Milano'nun kalbi Piazza Del Doumo.Hani bir şehir ne kadar büyük olursa olsun bir tane  "Taksim'i" vardır ya, işte burası da Milano'nun Taksim'i.Meydan başta olmak üzere etrafı görülecek çok fazla sokak ve mekan ,keşfedilecek lezzetlerle dolu.
Staizone Centrale'yi dün akşam gördüğümde çok beğenmiştim ama yorgunluktan mı, yeni bir şehre gelmenin merakından mı, Levent'le buluşmanın şaşkınlığından mı yoksa oteli umduğum gibi bulamamanın verdiği hayal kırıklığından mı bilemiyorum ayrıntılarını anlatamamıştım.Roma'daki Termini kadar olmasa da  Centrale gayet büyük bir istasyon.Buram buram tarih kokarken son dönem ünlü fast food zincirlerini;ayakta atıştırmalık panini,kahve satan büfeleri;kıyafet,çanta,aksesuar vs. satan dükkanları da bünyesinde toplamış.Yüksek tavanlarıyla aşırı geniş ve süslemeli olan kiriş ve kolonları yukarı bakarken başınızı döndürecek cinsten.Levent'ten aldığım bilgiye göre Mussolini dönemi faşist rejimin gücünü gözümüze sokmak istemişler ki zamanında bu kadar ihtişamlı ve gösterişli yapılmış .






Metronun çıkışında merdivenleri çıktıkça kare kare görünen katedral ,her adımda kalp ritminin artmasına sebep oluyor.Veee son basamakta tüm kareler bir araya gelir,resim tamamlanır, taa taa taamm...!Katedrali görünce karşısında birkaç saniye kalakaldım, çocukluğumda denizden bir avuç çamur alıp parmaklarımın arasından akıtarak yaptığım kalelere benziyor uzaktan.
Ya yakından?Her ayrıntısında ince bir zevk ve sanat var.




Kısa bir seyir ve fotoğraf duraklamasından sonra meydanın sol tarafında kalan Galeria Vittori Emanuele II gel dedi,biz de davetini geri çevirmedik.

Bir haftadır BB(oda&kahvaltı) konakladığım için İtalyan kahvaltısıyla buradaki bir kafede tanıştım;çikolata veya marmelat dolgulu brioche ve cappuccino.Sabah peynir ve zeytine boğularak kahvaltı eden ve şekerli yiyeceklerle çok da arası iyi olamayan biri olarak bu kahvaltı beni fazla memnun edemedi ama kalan günlerime her yerde kolay bulunması nedeniyle hep böyle başladım.Lezzetli miydi?Kesinilkle evet,sadece kahvaltı için uygun değil.
Kahvaltı sonrası ilk durak Douma'nın tepesi oldu.Buradaki merdivenler de dik ve dardı ama Florasan'dakilerden sonra hiç yorucu gelmedi doğrusu.Benim fotoğraf makinemin yine pili bitti ona üzülmeye fırsat vermeden de hafıza kartım dolu uyarısı verdi.Neyse ki Levent'in yanında fotoğraf makinesi varmış onunla devam ettik.























İndikten sonra katedralin içini dolaştık.Cam vitraylardan süzülen güneşin yarattığı ışık oyunları,tavan süslemeleri,muazzamdı fakat yine de katedralin içi ,dışının gölgesinde kalıyor.
Katedralin önündeki merdivenlere oturup gelen geçeni izledik, havadan sudan konuşmanın hakkını verdik;iki senedir Milano'da yaşayan Levent buranın havasından başladı yemeklerinden,insanların yaşam tarzları ve davranış biçimlerinden bahsederek şehir rehberliğine kısa bir giriş yapmış oldu.Bu kadar dinlenme yeter diyerek kalktık oturduğumuz yerden.Tekrar Galeria Vittori Emanuele II içinden geçerek La Scala'ya ulaştık.Binanın içine girmedik,hediyelik eşya kısmını dolaştık;konser afişlerini,eski plakları,cdleri vs. kurcaladık.Buradan çıkıp ünlü alışveriş caddesine yöneldik(Via Monte Napoleone).Her ne kadar bu kadar para ödeyip bu kıyafetlere çantalara ayakkabılara sahip olamayacağıma göre beni hiç ilgilendirmez havalarında burnumu havaya dikip umurumda değilsiniz gibi yaparken komik göründüğümün farkında olsam da normal bir insan evladı olarak vitrinlerden gözlerimi alamadım ennnn nihayetinde!
Tüm bunları gerçekleştirirken saati öğlen yaptık hafiften karnımız acıktı.Levent bu bölgede bulunduğu zaman sürekli gittiği popüler mekanına götürdü öğle yemeği için.Ristorante Brek.Mekana bayıldım.İçecek bölümü,tatlı standı,sebze ve salata barı self servis.Ayrıca sıcak yemek standlarından gidip siparişi veriyorsunuz ve aşçı yemeği siz seyrederken pişirip tepsinize bırakıveriyor.Her şeyi alıp tepsiyi lezzetli yiyeceklerle doldurduktan sonra kasaya giderek ödemeyi yapıyorsunuz ve işlem tamamlanıyor.Sonra istediğin masaya otur ve aldıklarını ye.Çok kalabalık olduğu için biz alt kattaki salona indik.Bir bardak beyaz şarap,hazırlanmasına birebir şahit olduğum ıspanaklı risotto,karışık salata ;hepsi geçer not aldı.
Yedik içtik öyleyse gezmeye devam dedik.Fotoğraf çekmeme izin vermeyen bir mağazaya girdik.Alt katta bazı ünlü markaların koleksiyonları yer alırken üst kat beni benden aldı.Çoğunlukla şaraptan oluşan alkollü içecek bölümü yapmışlar ama bu kadar mı şık olur?Fotoğraf çekemediğim ve fiyatlardan dolayı şaraplara yaklaşamadığım için gözüm arkada kaldı.Mızmızlanarak çıkınca Levent'ten beklemediğim bir şekilde Abercrombi&Fitch mağazasına gidelim teklifi geldi hem de mutlaka görmelisin ısrarıyla birlikte.Hadi bakalım ne çıkacak bunun altından diyerek gittim.Kapıdan girince yanlış yere geldik sandım.Kıyafet satan mağaza değil gece kulübüne benziyordu.Şöyle ki;Levent'in satış temsilcisi olduklarını söylediği kızlar bir karışlık mini etek üstüne büstiyer giyip seksi bir şekilde ortalıkta salınırken erkekler altlarında sadece boxerla aşmış kaslı karınları ve üçgen vücutlarıyla yüksek sesli müzik eşliğinde deli gibi dans ediyordu.Tövbe yarabbim estağfurullah dedim mi,tabi ki demedim :) Ayy şaka gibi!İnsan böyle bir ortamda eşofman kot pantolon t-shirt vs. deneyip beğenip nasıl alır konu başlığımızı tartışarak Stazione Cadorna'nın önüne geldik.Yarın gitmeyi planladığım Como'ya giden trenlerin çıkış noktasının burası olduğu bilgisini verdi sevgili rehberim.Ayrıca önündeki meydanda bulunan güzel ayrıntının hikayesini de anlattı.Fotoğrafta görüldüğü üzere dev bir dikiş iğnesi yolun bir tarafından girmiş diğer tarafından da çıkmış şekilde ve ucundaki iplik de üç renkten oluşuyor.Bu üç renk Milano'nun metro hatlarının rengi;yeşil,sarı ve kırmızı.Milano'yu metro ağlarıyla nakış gibi işledik demenin sevimli hali...





Hoop oradan hemen yanıbaşındaki Castelli Meydanına geçtik.Kalenin havuzlu meydana açılan ana giriş kapısının önünde İtalyan polisinin -sanırım yeni alınan arabanın tanıtımı için- yaptığı fotoğraf çekimine aşağıdaki fotoğrafımda görüleceği üzere kafamı uzatıp "noluyor burda?" demeden edemedim :)



Kale kapısından parka girdik.Tam ortadaki cafede machiatolarımızı içip lise yıllarına geri dönüş yaptık.Yıllar geçse de unutulmayan, gülümseten ,şaşırtan anılarla beraber zamanı erittik akşam oldu ve gün batımı sunduğu güzel manzara ile bize böyle eşlik etti.




Oturduğumuz yerden kalkıp parkta gezmeye devam edince bizi bir lunapark karşıladı.Ne yazık ki fotoğraflarını çekmemişim,bu şekilde yazarken acemiliğimin farkına varıyorum.Biraz bakınıp çocukluğumuza döndükten sonra parkın diğer kapısından çıktık.Kapının karşısındaki caddede biraz dolaştıktan sonra tekrar parkın içinden geçip geldiğimiz kapıdan çıktık ve Navigli bölgesine gitmek üzere otobüse bindik.Darsena del Naviglio,Duomo Katedrali'nin inşaatına malzeme taşımak için Leonardo Da Vinci tarafından açılmış kanallardan oluşuyor.Gittiğimizde kanalda su yoktu,pek güzel görünmüyordu.Çevresinde sanat atölyeleri falan vardı ama akşam olduğu için çoğu kapalıydı,vitrinlerine bakınmakla yetindik.
Gittiğimiz semtlerde bulunan mekanlar birbirlerine "biraz" yürüme mesafesinde olduğu için yine "biraz" yürüyerek Milano'nun -Levent'in söylediğine göre- en iyi pizzacısına ulaştık.Ahh!!Ne yazık ki adını yazmamışım ve hatırlayamıyorum!Keşke hatırlayabilsem de incecik hamur üzerine taze domates ile hazırlanmış o muhteşem pizza yanında ev yapımı şarap içmeden Milano'dan dönülmez diyebilsem.Neyse ki teknoloji gelişti foursquare'den falan bakıp bulunabilir.Vermiş olduğum azıcık bilgi ile bunu başarabilene benden kocaman  bir bravo :)

Yedik,içtik İtalyanların gürültülü muhabbetleri eşliğinde sohbet ettik ve sonrasında Levent beni yine otele bıraktı.Yarın dersi olduğu için gündüz görüşemeyeceğiz ,akşam 8:00 'de Duomo meydanında buluşmak üzere ayrıldık.

Otele gelince hemen yeni odama taşındım daha düzgün diğerine göre daha yeni.İki gece burdayım,yeni odama hemen alışmam lazım.Artık eve gitmek istiyorum derken aynı zamanda hiç bitmesin istiyorum.Sona yaklaşırken duygular birbirine karışıyor.Fazla uzatmadan yatmalıyım.Gece yarısı oldu yarın sabah erken kalkıp Como'ya gideceğim.Uyumak için çok geç kaldım.İyi geceler.