14 Mart 2015 Cumartesi

10.Gün:Como'ya Gİdiş-Dönüş ve Milano'da Son Gece

(01:16)


Sabah 8'de kalktım hazırlanıp otele çok yakın olan Stazione Centrale'ye gittim.Büfenin birinden cappucino ve kruasan alıp kahvaltımı yaptım.Cebimde beş euro kaldığı için change ofice aradım bulamadım.Codorona'da bulurum umuduyla metroya atlayıp gittim fakat orada da bulumayınca şansımı Como'da denemeye karar verdim ve trene bindim.10:40'ta hareket eden tren 11:40'ta Como'ya ulaştı.İlk istasyonda indim.Bu istasyonun ilk olduğunu dönüşte göl kenarındaki istasyonu gördüğümde anladım.
İndiğim gibi yanımda bulunan bir miktar doları bozdurmak için change office aradım ama yine bulumadım.Tourist information'a sordum postaneyi tarif etti,çok uzaktı gitmedim zaten düzgün de tarif edememişti.Moralim acayip bozuldu.Son çare bankamatikten para çektim,mecburen.Neyse ki çektiğim paraya bakarak bununla yapacak çok şeyin var deyip moralimi düzelttim hemen.Yürürken karşıma Como Katedrali çıktı,aramadan buldum.Ah ne şans ama!















Sonra şehir merkezinde dolaşmaya devam ettim.Markete girip yiyecek bir şeyler aldım ve oradan çıktıktan sonra sonunda göle ulaştım.Göl kenarında biraz yürüdüm.Şehir sakin,sessiz,huzur dolu.Çok fazla insan olmamasında mı ,gölün yarattığı havadan mı ,her an yağmur yağabilir diye gökyüzünde salınan bulutlardan mı bilmem ama sebebi her neyse bu şehri inanılmaz gizemli ve huzurlu kılıyor.  



İskeleye oturdum yukarıdaki fotoğrafı çektim.Bu güzel manzaraya karşı ayaklarımı göle sallayıp marketten aldığım şeyleri yedim.Feribot saatlerini inceledim,planıma uymadı ve vazgeçtim.Dün Levent'in bahsettiği finükilere binme fikri ağır bastı.Sağ tarafa doğru yürüyünce kapısını hemen buldum.Yukarı çıkıp tekrar inmenin bedeli 5euro.Yukarıdaki yerleşim yerini gezmek,müthiş manzarayı izlemek için 5 euro para değil!Bu kısmı anlatmadan fotoğraflarla geçmek istiyorum.











































Fotoğraflar yetmedi bir de finükilerden çektiğim videoyu ekledim :)

Finükilerden inip istasyona doğru yürürken sahilde banklara oturmuş birkaç adam gördüm,türkçe konuşuyorlardı.Sahil boyunca böyle birkaç adam daha gördüm.Doğrusu tiplerini gözüm hiç tutmadı ve konuşulanları anladığımı belli etmemeye çalışarak yanlarından uzaklaştım.İstasyonda biraz bekledikten sonra 16:17 trenine bindim.Tren bomboştu bir tek ben vardım,sonra bir baktım türkçe konuşan iki kız bindi.Haydaa ben nerdeyim yahu?İtalya değil Türkiye sanki!Kızlarla sohbet ettim.İzmirlilermiş.Hemşehri sayılırız diye muhabbete başladım büyük bir heyecanla ama bir süre muhabbet ettikten sonra kendimi trenden atasım geldi.Şöyle ki ben heyecanla gezdiğim gördüğüm yerleri anlatırken onlar gözlerini kocaman kocaman açarak aldıkları ayakkabı çantalardan,makyaj malzemelerinden,indirme giren markalardan,kredi kartlarının limtlerinden falan bahsettiler.Biri Milano'da mimarlık üzerine yüksek lisans yapıyormuş diğeri de onu ziyarete gelmiş.Ben acaba görmediğim enteresan bir şey kalmışmıdır diye merakla kızları soru yağmuruna tutarken onlar bana burun kıvırıp aman canım boşver sen git bilmem ne markasından mutlaka onu al şunu al şeklindeki tavsiyelerine devam ettiler.Cevap vermeyip boş boş bakınca heyecanları azalarak sona  erdi de  kurtuldum.Nihayet Codorno'ya ulaştık ben acelem varmış gibi veda edip arkama bakmadan kaçtım.Metroyla Centrale'ye gittim,fazla eşyalarımı otele bıraktım.Otelimin hemen arkasındaki Corso  Buenos Aires'e attım kendimi.Milano'nun ünlü caddelerinden biri olduğunu duymuştum,merak ediyordum.Tunalı veya Bağdat caddelerinden hiç farkı yok,bir özelliği de yok.Zaten Milano'da geçirdiğim 3 gün boyunca artık bu tarz şeyler aramamam gerektiğini öğrendim.
Kızların etkisinde kalmış olmalıyım ki biraz mağazaları dolaştım,hediyelik şeyler aldım.Siena'da keşfedip bayıldığım dondurma markası Grom karşıma çıktı,yine öldüm bittim yerken, derken akşam oldu Levent ile buluşacağım aklıma geldi metroya atlayıp  Piazza Del Duomo'ya gittim.İkimiz de 15 dakika erken gelmişiz,böylelikle birbirimizi beklemek zorunda kalmadık.Buluştuğumuz anda meydana bir anda insanlar akın akın gelmeye başladı.Bize ne oluyor acaba demeye fırsat vermeden Duomo'nun duvarlarına yansıtılan ışıklarla yapılan müthiş bir gösteri başladı.Milano'nun beni uğurlaması da böyle oldu işte :)


Gözümüz doydu,ruhumuz doydu,enerjimiz arttı.Sıra yemek yemeye geldi.İkimiz de fazlasıyla acıktık.Şehir içi ulaşımında hala kullanılan eski tramvaylardan birine atlayıp Milano Bar'a gittik.

İtalya'da aperitivo diye bir kültür var.Happy hour gibi.Genelde iş çıkışına denk gelen saatlerde(6-8 gibi) bir içki alıp gittiğiniz mekanda sunulan yiyeceklerden istediğiniz kadar yiyebiliyorsunuz.Kalitesi ve fiyatları mekanlarına göre değişiklik gösteriyor doğal olarak.Ama ben gittiğimiz mekana bayıldım.Ba-yıl-dım!!!!Salata,meze,ızgara,makarna,pilav,çorba,tatlı,meyve,tatlı istediğiniz her türlü yemek mekanın farklı yerlerinde kurulan stantlarda servis ediliyor,Geniş masalara ve geniş koltuklara yayılarak yemek yiyor,istediğiniz her türlü içkiyi sipariş edebiliyorsunuz.Üstelik 10 euro!!!Yemek servisi saat 22:00'da bitiyor.Bir köşede dj kabini,yemeğe güzel müziklerle eşlik ederken yemek sonrası tempoyu çaktırmadan yükselterek herkesi geceye hazırlamaya başladı.Zira gece süper eğlenceli bir club oluyormuş,maalesef Levent'in geri dönme vakti geldiği için o süper eğlenceli kısmı kaçırdım.Fazla uzatmadan mekanda çektiğim fotoğraflarla bugünü de bitireyim en iyisi.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder